Tokat ve mezuniyet

Gaziosmanpaşa Üniversitesi mezuniyet töreni
    
    Fotoğraf: @muhammedsaidzengin

Aslında ben bu yazıyı, 14 Haziran 2018'de benden sonra Gaziosmanpaşa Üniversitesi ve bilhassa Tarih bölümünden mezun olacak yakın arkadaşlarımın, mezuniyet töreni telaşlarını, cübbe ve keplerle olan resimlerini görünce yazmıştım. Ama bu yazı İnstagram'da kişisel hesabımda kalmıştı ve İnstagram'da karakter sınırı sebebiyle dile getireceklerimi tam olarak dile getirememiştim. Öncelikle o yazıyı değiştirmeden sizinle paylaşmak istiyorum.

Sosyal medyadan görüyorum ki mezuniyet zamanı gelen arkadaşlarım olmuş. Dört yıllık süreci bitirmenin mutluluğunun yanı sıra, bu şehirden ayrılmanın da garip bir burukluğu olur insanda.

Tokat gerçekten bu konuda garip şehir. Genellikle ilk iki senesinde hiç sevilmeyen, istenmeyen bir şehirken, son senesinde bu şehre veda edenlerin yüreklerinde bir burukluk belirir. Hatta bu burukluk, bazılarını ağlatacak seviyede de olabiliyor. 

Bunun sebebi ise anılar, arkadaşlar, dostlar ve sevdaları geride bırakmaktan ötürüdür. Bir daha bunlara eskisi kadar yakın olamayacağını, eskisi kadar rahat ulaşamayacağını bilmen sebebi ile olmaktadır.

Şöyle bir bakıyorum da geçmişe, üniversitedeki sınıf arkadaşlarımın hepsi hayat koşuşturmacasında; ya evlendi, ya bir işe girdi, ya da yeni sınavlara giriş ve kariyer planlaması yapıyor.

Ama şunu bilmenizi isterim ki anılara karşı o içteki burukluk geçmeyecek, yapmadığınız ya da yaptığınız şeyleri, keşke diyerek, iç çekerek tam tersini yapmak üzere hatırlayacaksınız.

Bu şehri, buradaki anıları, buradaki arkadaşları, bu şehri hatırlatan her şeyi seviyorum. Bu arada yeni mezun olan arkadaşlarıma da Allah emeklerinizi boşa çıkarmasın diye dua ederim. Tokat sizlerle, sizler de Tokat'ta bir başka güzel.


***

Yazı buraya kadardı. Ama yazıda mezuniyet evresinde ve mezuniyet sonrasında yaşanacaklar, mezuniyetten sonraki tavsiyeler yoktu. Şimdi eğer okumaya değer bulursanız, sizlere birkaç tavsiye vermek isterim. (Bu arada, kendimden başka herkese tavsiye verme konusunda gerçekten faydam dokunmuştur.)

Öncelikle bilmenizi isterim ki Tarih mezunu olmam sebebiyle, bu yazıdaki tavsiyeler Tarih bölümü öğrencileri ağırlıklı olacak, tavsiye çemberi özelden genele doğru genişleyecektir. Takdir edersiniz ki insan kendi mezun olduğu bölüm hakkında tavsiye vermesi daha tutarlı olacaktır.

Tarih bölümüne ve Tokat'a isteyerek gelenlerin genelde kısıtlı olduğunu, Tokat'ın sonlara doğru yaptığı bir tercih olduğunu, Tarih bölümünü de her ihtimale karşı yazdığını söyleyen çok insan gördüm. Çok insanla konuştum, arkadaşlık kurdum.

Bu insanların gerçekten böyle düşündüklerine inanasım gelmiyordu. Ama zaman denilen o sihirli perde, ortadaki sisi kaldırdı ve gördüm ki bunu söyleyen arkadaşlarımın çoğu, mezun olduktan sonra kendi alanında iş yapmadı. Yapmak isteyenler de oldu elbet ama sayıları çok azdı. Peki tüm bunların sebebi neydi? Ya da tek bir sebebi mi vardı? Bunları derinlemesine bir şekilde düşündüm. Vardığım sonuç ise; tek bir sebebinin olmadığı ve bunun bariz bir şekilde karşıma çıkmasıydı.

Sınıfımızın mevcudunu şu an tam olarak hatırlamıyorum ama kayıt olduğu halde, devam etmeyenlerle birlikte 70 - 75'e yakın bir sayı hatırlıyorum. Devam edenlerin ve mezun olanların oranını 60 kabul edelim. Kız ve erkek olarak da yarı yarıya olduğunu kabul edelim. 30 erkek ve 30 kız mezun. 

Bunlardan 30 erkeğin 20'si kolluk kuvvetlerimiz olan TSK ve POLİS teşkilatının bünyesinde olmak üzere kimi görevde, kimisi ise eğitimi sonrasında göreve başlamayı bekliyor. Kız arkadaşlarımı aktardığımızda içlerinden birkaçının yüksek (5'i geçmez) lisans yaptığını, en azından buna başladığını biliyorum. Geri kalanların arasında sözleşmeli öğretmenlik yapanların olduğunu biliyorum. Ama ekserisi evlenip, çoluk çocuğa karıştı.

Hayat mücadelesi, aile ve çevrenin; "okulda bitti, şimdi ne olacak" baskısı, gelecek ve maddiyat kaygısı gibi sebepler, herkesi acele verilen kararlarla, farklı yollara sürükledi. Kimisinin şansı yaver gitti ve iyi bir iş ve eşe sahip oldu. Kimisi sınıfımızda beraber birbirlerini sevip evlendi. Kimisi ise yaptığı yanlış tercihler sebebiyle pişmanlıklar içinde. Sınıfımızı anlattığım bu kadar yeter. Gelelim bölümümüzde aksayan konulara...

Kendi sınıfımdan da biliyorum ki birçok öğrenci, sınavlarda geçer not almak haricinde pek bir şey öğrenme heveslisi değildi. Bunu da sınav dönemlerinde arı gibi çalışırken, uykusuz kalırken, diğer zamanlarda bu kadar özverili olmamaları gösteriyordu. Burada onları suçlamıyorum, bu durumun bu hale gelmesinin sebebi altında siyasi, ekonomik, sosyolojik bazı etkenler bulunmakta. Onları burada anlatacak değilim, zaten az çok siz de bunların neler olduğunun farkındasınız.

Mesele dersleri can kulağıyla dinlemek, hocanın ağzından çıkan espriyi bile not almak değildir. Mesele kendini geliştirmektir, ufkunu, bakış açını değiştirmen, meselelere daha geniş perspektiften bakabilmek, geçmişle günümüz arasında kıyas yapabilecek kapasite de olmaktır. 

Tarih bölümü çok sıkıcı diyenlerin ekserisi, tarihe ezberci bir anlayışla yaklaşmaları sebebiyledir. Tarihi geçmişle günümüzü sentezleme, yaşananlardan ders çıkarma, geçmişte aksayanları günümüzde onarma amacıyla okur, öğrenirsek, sıkıcılık yerine, çok eğlenceli bir hale bürünür.

Dürüst olmak gerekirse çalışkan bir öğrenci değildim. Hatta bölümümü güle oynaya bitirdim. Birçok sınava çalışmadan girdim. Hatta bu konuda birçok arkadaşım tarafından sinir bozucu olarak da nitelendirildim. Ama neticede uzatmadan, tam zamanında 72 ortalama ile okulu bitirdim.

Şimdi bunu neden anlattım onu da belirteyim. Diploma notu önemlidir ama her şey değildir. Diploma notu çok yüksek olduğu halde KPSS ve ALES gibi sınavlarda çok zorlanan arkadaşlara şahit oldum. Hatta birçok kez denemesine rağmen Yüksek Lisans programını kazanamayan arkadaşlarım da var. İşte burada; tarihe bakış açısı ve kendini düzenli bir şekilde yetiştirmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Ezberci anlayışa sahip ve geçmişle, günümüz arasında yorum yapma sentezinden uzak olan bir anlayış. Böyle sınavlarda zorlanmaktadır.

Diğer bölümleri bilemem ama Tarih bölümünde, öğrencilerin yönlendirilmesi konusunda sıkıntı var. En azından bizim dönemimizde bu böyleydi. İlk iki sene asıl yönlendirmenin yapılacağı zamanlar olmasına rağmen, üçüncü seneden itibaren yönlendirmelerin yapıldığını gözlemledik arkadaşlarımızla.

Şunu belirtmek isterim ki ideolojik olarak farklı düşünsem de bölümümdeki bütün hocalarımı sever, saygı duyarım. Bazıları ile ilk iki sene kişisel problemlerim sebebiyle pek irtibat kuramasak da hepsi benim üstadım, hocam ve büyüğümdür.

Günlerden bir gün, Fehim hocamız, biz 3.sınıftayken Mustafa Çolak hocanın yerine dersimize gelmişti. Mustafa hocanın şehir dışında konferansı vardı. Orada yönlendirme konusunda bir konuşma yapmıştı Fehim hoca. İşte "akademik kariyer düşünenler dil çalışın, öğretmenlik düşünenler KPSS'ye çalışın" gibi uyarılar da bulundu. Ancak bunlar yanında, önümüzde duran gelecek kaygısı ile ilgili de konuşmuş ve bölümün gidişatını da belirtmişti.

Bu konuşma sonrasında ilerleyen günler, hocalarımızın dilini çözmüş, herkes uyarılara, tavsiyelere başlamışlardı. Kaldı ki bizi uyaran hocalarımızın genelde 3. ve 4. sınıfta dersimize giren hocalar olması da işin garip tarafıydı. Bizde  durumlar böyleydi, sizde de durumlar böyle mi gelişti onu bilemem.

Tüm bunlar üstüne dördüncü sınıf gelip çatmıştı. Bir yandan alttan dersleri temizleme, bir yandan tezi hazırlama, bir yandan formasyon derslerine ve sınavlarına girme derken, dördüncü sınıf dörtnala koşarcasına geçer ve hiçbir şey anlayamazsın.

Sene sonuna doğru yemekli bir eğlence programı, veda partisi gibi bir program düzenleme mevzuları konuşulur. Sınıfta yaşanan gruplaşmalar sebebiyle bu yemek ve organizasyona yüksek oranda gölge düşer, hatta gitmeyen veya davet edilmeyenler bile olur.

Burada; bunları görüp geçirmiş birisi olarak şu tavsiyeyi vermek istiyorum: "Değmez." 

Evet, gerçekten de değmez. Kalp kırmaya, küs ayrılmaya, düşmanlık beslemeye değmez. Kimisi aşk meşk yüzünden, kimisi laf taşıma ve dedikodu yüzünden, kimisi parti ve ideolojisi yüzünden birbiri ile küs, dargın, hatta düşmanlığa varan tavırlara girişir.

Unutmayın ki yolun sonuna geldiniz. Dahası olmayacak, belki de bir daha hiç görüşmeyecek, konuşmayacak, hatta karşılaşmayacaksınız bile. İleride adını bile unutacağınız insanlar olacak, gelinen bu süreçte ise; keşke diyeceksiniz.

Keşke; kalp kırmasaydım. Keşke; o sözü söylemeseydim. Keşke; o hareketi yapmasaydım diyeceğiniz birçok şey olacak. Ya da tam tersi olarak; keşke söyleseydim, keşke anlatsaydım diyeceğiniz birçok şey de olacak. Pişmanlıklar yaşamanız kaçınılmaz, lakin bu tavsiyelerime kulak verirseniz, bunu en aza indirme yolunda önemli bir adım atmış olursunuz.

İlk sene kanka olanların, son sene birbirlerine dargın ve kindar olduğu durumları çok gördü bu gözler. Genelde ilk sene gençliğin verdiği hamlık ve çiğlikle etrafındaki kalabalığa aldanan öğrenciler, kim dost, kim fesat bilemeden, sırf kafası uyuşuyor diye yalan yanlış arkadaşlıklar kurar. Ancak, sonrasında bunların bedelini, arkadaşıyla paylaştığı sırların boyutuna göre öder. Ve sonrasında araya düşmanlık girer. Yeni çevre, yeni arkadaşlıklar, daha önce hiç konuşmadıklarınla yakınlaşmalar başlar. Tabi bazen istisna olarak, ilk seneden itibaren gerçekten kardeşim diyebileceğin insanlar da çıkar karşına.

Tekrar eğitim konusuna dönelim. Ücretli ve yangından mal kaçırılırcasına sıkıştırılmış bir formasyon alan Tarihçiler, zaten atama sorunu denilen gerçeğin, can yakıcı şamarını yüzünde hissederken, bir de İlahiyat Fakültesi'nin ücretsiz ve dört seneye yayılarak Formasyon aldığını öğrenmişti.

Tüm bunlardan sonra Tarihçiye kalan; ya polis - asker olmak, ya en az bir senesini verip deli gibi KPSS çalışmak,  ya da ALES, YDS gibi sınavlarla boğuşarak Yüksek Lisans programına girmek kalıyordu. Ancak, iş bunları yapmakla da bitmiyor. Yabancı dilin yoksa Yüksek Lisans'ta geçici çözüm. Bir erteleme, iflas öncesi konkordato metodu sadece. Bu konunun daha derini siyasete gireceği için bu konuyu burada kesiyor ve kalan tavsiyeleri vererek yazıyı sonlandırıyorum.

Eğer öğretmen olmayı düşünüyorsanız, ücretli öğretmenlik yapacağınıza, gidin başka işler yapın. 

Yok ben KPSS, mülakat ve diğer engelleri aştıktan sonra sözleşmeli olarak 6 yıl devlet nereye gönderirse göndersin fark etmez, öğretmenlik yaparım diyorsanız eğer, devletin sizi 4 yıllığına kıpırdayamayacağınız herhangi bir yere göndereceğini unutmayın.

Yok ben akademik kariyer düşünüyorum diyorsanız da şimdi bile çok geç ama dil çalışmaya başlayın, hatta uygun bir dil kursu bulun ve düzenli bir şekilde kurs eğitimini alın ve bunun yanısıra kendinizde alıştırmalarla dilinizi pekiştirin.

Benim dilim iyi, diploma notum ve ALES puanım da iyi ben araştırma görevlisi olacağım diyorsanız, Yüksek Lisans ve Doktoranızı yaparken, ekonomik açıdan kimseye muhtaç olmazsınız. Ama yüzleşmeniz gereken bir gerçek var ki o da doktora yaptıktan sonra, devlet üniversitelerinde ilişiğiniz kesiliyor ve artık atama bekleyen öğretmenler gibi siz de Öğretim görevlisi kadrosu açılmasını bekliyorsunuz. Bu devlette böyle, özel üniversiteler, genelde yetiştirdiklerini kendi kadrolarına alıyorlar.

Tarih haricindeki sözel bölümlerin geneli zaten böyle, İktisat Fakültesi ise daha karmaşık bir durumda. Onlar KPSS A grubunu yapamazlarsa işleri yaş. Belki banka sınavları diyeceğim ama onlar da basit değil.

İlahiyat Fakülteleri'de artık eski şaşaalı dönemlerinden uzaklaşmaya ve onlar da Fen-Edebiyat Fakültesi gibi olma yolunda ilerliyorlar. En azından bu seneden sonra.

Tıp, Diş hekimliği ve Eczacılık Fakülteleri; bunlar bir şekilde yolunu bulur, zaten buluyorlar...

Hukuk Fakültesi; adının karizması haricinde bir cazibesi kalmadı. Hukuk fakültesi de Fen-Edebiyat'a özenenlerden.

Mühendislik de kan ağlıyor. İş bulsalar bile, piyasanın çok altında çalıştırılıyor, projeleri çalınıyor, birçok dalavereler dönüyor, mühendislerin iş sektöründe.

Ziraat'i hiç sormayın; patlıcan ve biberin 15 liralarda seyrettiği bir dönemde tek şansları çok çok başarılı olup yurtdışına açılmak, ya da deli gibi KPSS çalışmak ve bir yerlerden dayı bulmaları gerek.

Aslında bu sorunların temelinde yatan şeyler belli. OECD rakamlarına göre okuyan öğrenciler, işsizlik oranı hesaplamalarına dahil edilmez. Yani gizli işsiz olan üniversite kitlesi, grafiksel istatistikte görünmez. Alın size; "istatistik, en büyük yalandır" sözünün ispatı. Sabredip okuyan herkese teşekkür ederim.

Üniversitemizden olup da okuyan ve mezun olacaklar varsa da onlara hayırlı bir iş, hayırlı bir eş ve hayırlı bir ömür dilerim. Tabi bu temennilerim yazıyı okuyan herkes için ama yazı onlara hitap ediyor.



Bu arada yazıyı eski arkadaşlardan okuyan olursa onlar için de Tokat'taki bazı değişimleri anlattığım bir yazının linkini bırakıyorum. Aşağıdaki resime tıklayarak okuyabilirsiniz.






2 yorum

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Kişisel hesaplarımdan bana ulaşabilirsiniz.

      İnstagram: @arifyagyudan
      Twitter: @YagyudanArif
      Facebook: @arifyagyudan

      Sil


EmoticonEmoticon