Matrix ve Siyonizm

Matrix ve Siyonizm

Matrix, ilk serisiyle birlikte Hollywood'un eskimeyecek filmleri arasında yerini almıştı. Matrix, aynı zamanda diğer bilimkurgu filmlerinden daha farklı bir yere sahipti. Matrix'te seçilmiş kişi figürü işleniyor ve dünyayı kurtaracağına inanılan bir figür profil oluşturuluyordu. Bu öyle bir profildi ki Siyonistlerin beklediği mesih profilinin yansımasıydı. Bu kurtarıcı mesih, Siyonistleri daha açık ifadeyle Yahudileri arz-ı mevud dedikleri Nil'den Fırat'a kadar olan topraklara götürerek orada dünyayı yönetecek kutsal siyon krallığını kuracak bir mesih profiliydi. Zaten filmde de tek kurtarılmış şehrin Zion olduğunu belirtmeleri bir tesadüf değildi.


Filmde makinelerin dünyayı istila ederek, kontrolü ele geçirdiğini ve bu etkiden sadece Zion halkının kurtulduğu teması işlenir ve diğer kurtarılmamış insanların da potansiyel olarak bir makine olduklarından ve her an ajanların hücrelerine sızdığı ve kurtarılmayı bekleyen insanlar olduğu işlenmekte ve bundan dolayı diğer insanların da doğal olarak düşman olduğu veya olabileceği işlenmektedir.

Siyonistlerin de üstün ırk düşüncesi aynen bu minvalde olup, diğer insanların goyim (iş hayvanı, amele v.s) olduğuna dair bir inanışları bulunmaktadır. Yani diğer insanların Yahudilerin hizmetkârı olduklarını ve mesihin gelmesiyle birlikte bu insanların özgürleşeceği ama hiçbir zaman Yahudiler gibi üstün ırktan olmayacakları ama insan mertebesine çıkacaklarına inanılır.

Nitekim Siyonizmin fikir babalarından Ahad Ha'am Nietzche (Asher Zvi Hirsch Ginsberg) Yahudilerin üstün ırk inancını şöyle tarif ediyor:



"Yaratılış merdiveninde farklı basamaklar olduğunu herkes doğal olarak kabul eder. Önce inorganik nesneler, bitkiler ve hayvanlar alemi, sonra konuşan yaratıklar ve hepsinin üstünde Yahudiler. (Sources de la Pensee Joive Contenparaine sf. 49) (1)


Matrix ve Siyonizm ile alakalı olarak elbette başka argümanlarda mevcuttur. Bunlardan bazılarını, nasip olursa sizlere bu yazımızda sunacağız. Ama öncelikle Matrix'in tasarımcısı ve İsrail bağlantısı üzerine yoğunlaşalım.





Bir İsrail parası

500 İsrail şekeli, 1982'de basılan bu paranın üzerinde Rotschild hanedanından olan Baron Edmond Benjamin James de Rothschild bulunuyor.

Edmond de Rotschild 19 Ağustos 1845'te doğmuş, 2 Kasım 1934'te Fransa'da ölmüştür.

Rotschild hanedanı Avrupa'nın dizaynında ve çıkan savaşlarda ön planda olmasalarda, geride bu savaşlar ve Avrupa'nın dizaynında hep aktif halde bulunmaktaydılar.



500 İsrail şekeli üzerinde bulunan Edmond de Rotschild'e çok benzeyen, "Matrix Revolutions" adlı Matrix filminin üçüncü serisinde karşımıza çıkan ve Matrix'in tasarımcısı, mimarı olan kişi.

Filmde kimin yenilip, kimin galip geleceğine, kimin ölüp, kimin hayatta kalacağına karar veren kişi olarak lanse edilen ulu mimarımız(!)


Bu arada Masonlar inandıkları tanrıya kainatın veya evrenin ulu mimarı olarak hitap ederler.


Tapınak Şovalyeleri, Masonluk, Matrix, Siyonizm ve 101 sayısı...


Matrix'i ve Siyonizm'i az çok biliyoruz. Peki 101 sayısı nedir? Matrix ile alakası nedir? Yine beyaz tavşanı takip et mevzusu, mavi ve kırmızı hap olayı argümanları da dilimiz döndüğünce, bilgimiz yettiğince anlatmaya çalışacağız.



Yukarıda Neo'nun kapıdan baktığı bu sahneyi filmi izleyenler muhakkak hatırlayacaktır. Hatırlarsanız Neo bilgisayar başında uyuya kalmış bir vaziyette bulunurken, Trinity bilgisayarına sızarak; "Uyan Neo" (Wake Up Neo) yazıyor. Daha sonra ekrana bakan Neo bilgisayarına müdahale etmeye çalışıyor ancak, Trinity bu sırada "Beyaz tavşanı takip et" (Follow the white rabbit) yazıyor. Daha sonra da Trinity son olarak kapının çalınacağını ima ederek; "tak tak Neo" (knock knock Neo) yazıyor ve gerçekten de o esnada Neo'nun kapısı çalıyordu. Kapıda Neo'yu kolunda beyaz tavşan dövmeli bir kadın ve o kadının sevgilisi bir disketteki bilgisayar programının alışverişi için Neo'yu bekliyorlardı. Alışverişten sonra eğlenmek için bir yerlere gidecek olan bu çift, Neo'nun gerginliğini fark ederek onu da rahatlaması için eğlence yerine davet ediyorlardı. Bunun üzerine kadının kolundaki beyaz tavşanı gören Neo, gelmeyi kabul ediyor ve gittiği yerde Trinity ile bağlantı kuruyordu. İşte Neo'nun beyaz tavşanı gördüğü kare:




Beyaz tavşan nedir?



Eski Mısır’da Osiris’i temsil eden hayvan ‘beyaz tavşan’dır. Siyonistlerin kurdukları fuhuş sektörü dergisi olan Playboy’a verdikleri sembol ile O’nu anmakta ve tanrılarını tesbih etmektedirler. 




Bir dolarda da gizli bir tavşan silüetini saklamışlardır. Alice Harikalar Diyarı Masalı’nı hatırlayın, Alice beyaz tavşanı izler ve içerisinde türlü cinlerin, perilerin, devlerin olduğu bir dünyada kendisini bulur. İlk defa çizgi film uyarlamasını ise ne tesadüftür ki Walt Disney üstlenmiştir. Walt Disney’in, çizgi film uyarlamasına, CIA’in o dönem üzerinde araştırma yaptığı ‘Monarch ve Mk Ultra Akıl Kontrol Projesi’nden bazı öğeler yerleştirdiği bilinir. Osiris bir cindir. Vermek istedikleri mesaj çok açıktır: ‘Büyünün olduğu bir dünyaya erişin’!


Filmi izleyenler hatırlarlar. Neo bilinmeyen bir binada bir yılan şeklini andıran sarmal bir mimariye sahip merdivenleri tırmanırken, yerde damalı yüzey bulunmaktadır. Bu aslında boyutlararası seyahati simgeler. Damalı yüzeydeki siyah rengi metafizik varlıkların bulunduğu gizemli boyutu simgeler. Beyaz renk ise bizim dünyamızı, yani görünen bilinen alemi simgeler. Bu ikisi arasındaki kesişen alanlar ise bizim ve metafizik varlıkların ortak noktalarını simgeler. Bazı taksilerdeki damalı yüzeyden kasıtta budur.



İşte bu yoldan geçen Neo üst katlarda, bilinmeyen metruk bir odada Morfeus ile görüşmeye başlar. Peki Morfeus'un anlamı nedir?  Morfeus, Yunan mitolojisinde düşler tanrısıdır. Morfeus'un babası da Hypnos'(Hipnoz)dur. Yani Morfeus, rüyaların tanrısı...



İnsanın boyutlararası seyahat yaparak metafizik varlıklarla iletişime geçmesi için, trans halinde olması gerekir. Bu öyle bir haldir ki, uyku ve uyanıklık arasındaki bir haldir. Buna yakaza da denmektedir. Ancak böyle bir halde metafizik varlıklarla iletişime geçilebilir. İşte Neo'da yakaza haline girmek için düşler tanrısı Morfeus kontrolünde kırmızı hapı alarak, boyutlararası seyahate hazırlanıyor. Zaten hapları anlatırken Morfeus kırmızı hap için; "Eğer kırmızı hapı alırsan harikalar diyarında kalırsın, bende tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm" diyor.







Evet, gelelim 101 sayısının ne işe yaradığına, nerede kullanıldığına, nereden geldiğini öğrenmeye...



101 sayısı metafizik boyutlara, yani daha açık ifadeyle, ifrit ve marid gibi güçlü cinlerin alemine açılan kapıyı simgeler. 101 sayısı gerçekten masonlukta çok önemlidir. Zaten masonluktaki birçok ritüel, Siyonistlerin Kabala'sından esinlenerek düzenlenmiş ve bu öğretiler Eski Mısır'dan İsrailoğulları'na geçmiş, İsrailoğulları'nın Firavun zulmünden kaçarak Mezopotamya'nın güneyi olan Kenan diyarına gelmesiyle birlikte gizliden gizliye devam etmiş. Babil medeniyetlerinin putperest inançlarıyla da birleşerek son halini almıştır. Bundan sonra bu öğretilerin, daha doğrusu büyülerin yer aldığı kitaplar, Hz. Süleyman'ın emriyle onun tahtının altına gömülerek, insanların zarar görmesi ve dünyanın fitnelerle dolması bir süreliğine olsa da engellenmiştir. Ancak, Haçlı seferleriyle birlikte Kudüs'e giren ve Hz. Süleyman'ın gömdürdüğü bu öğretileri bulan bir grup şovalye, bu öğretileri tatbik ederek ve cinlerin de yardımıyla büyük bir güce ulaştı. Daha sonra bunlara Tapınak Şovalyeleri (Templiers) denmeye başlandı. Bunların Hospitaliers gibi başka grupları da olmuştur. Ama üst çatı olarak Tapınak Şovalyeleri olarak bilinirlerdi. Bunlar kendilerine İsa'nın Fakir Askerleri adını vermişlerdi. Zaten bu argümanı kullanarak, gittikleri her yerde Hristiyan halktan destek alarak büyüyor ve güçleniyorlardı. Ancak, Tapınakçıların bazı öğretilerinin Hristiyanlığın bazı kutsal simge ve öğelerine hakaret etmesi sebebiyle Tapınakçılar aleyhine propaganda başlamış ve bu Tapınakçıların, Fransa kralı ve Papa'nın emriyle tamamen yok edilmesine kadar varmış, Tapınakçıların üstadı Jacque de Molay diri diri yakılmıştı. Bu saldırıların neticesinde Tapınakçıların bir kısmı Fransa'nın kuzeyine kaçarak, İsviçre adlı devleti kurmuş, bir kısmı ise İskoçya'ya kaçmıştır.

Bundan sonra ne mi oldu? İsviçre'de güçlenen Tapınakçılar, Vatikan'a sızdılar, diğer ülkelerin krallarını ele geçirdikleri zenginlik ve ilk defa ortaya çıkardıkları çek sistemiyle borç batağına sürüklediler. Bunun neticesinde Papalık ve Avrupa kralları Tapınakçılara boyun eğmiştir. İskoçya'ya giden Tapınakçılar, İskoç-İngiltere savaşında İskoç kralına yardım etmiştir, zaten bunların aslen şovalye odukları unutulmamalıdır. Bunun sonucunda ise İskoçya'da kalma hakkına kavuşmuşlardır. İskoçya'daki Tapınakçılar, inşaatçıların bir lokali, derneği gibi olan masonluk denilen yapıya sızmışlardır. Mason kelime anlamı olarak "duvar ustası" yani bir nevi inşaat işciliğidir. Ancak Tapınakçılar, bu masonluk denen yapıya sızarak, kendi öğretilerini mason localarındaki işçilere aktararak, masonluğun yapısını değiştirmişlerdir. Bu aşamadan sonraki gelişmeye; "operatif masonluktan, spekülatüf masonluğa geçiş" tabiri kullanılmıştır. Yani inşaat işçilerinin toplandığı bir dernek, artık yeraltına inerek, ezoterik ritüelleri uygulayan gizemli bir tarikat, hatta bazılarına göre bir din oluşmuştur.

Masonluğun nasıl oluştuğunu açıkladıktan sonra 101 sayısının nasıl kullanıldığını açıklayalım.




Yukarıdaki resim bir mason locasına aittir. İki yanda bulunan sütunlar, 1 sayısını simgeler. Boaz ve Jachin veya diğer adlarıyla güneş ve ay sütunlarıdır. Bu sütunlar Süleyman mabedinden ilham alınmış ve localarda kullanılmaya başlanmıştır. İki adet 1 sütunlardır, ortadaki sıfır ise iki sütunlar arasından geçerek boyut değiştirmeyi simgeler. Ayrıca bu boyut kapısının açılması için enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerji için ya o damalı yüzeyde kan akıtmak, ya da o damalı yüzey üzerinde tantra seks ayinleri yapmak gereklidir. Hadislerde geçen Deccal denilen varlığın dünyaya gelmesi ve boyut kapısının açılması için de yüksek düzeyde enerji gereklidir. Bunun için dünyada zulmün, vahşetin doruk noktasına çıkması, insan veya hayvan farketmeden oluk oluk kan akıtılması gereklidir.

Gelelim seçilmiş kişiye...

Yahudilerin beklediği seçilmiş deccaldir. Onunla birlikte bütün dünyayı kontrol altına alacaklarına inanıyorlar. Yahudilerin bekledikleri Mesih (Moşiyah) biz Müslümanların uyarıldıkları deccal olacaktır. İşte bu Matrix filminde Yahudilerin seçilmiş mesihi üzerine farklı fantezilerini görmekteyiz. Daha öncesinde Süperman adlı filminin yapımcısı da, bu filmi mesih kehanetinden etkilenerek yaptığını itiraf etmişti. Gelelim Matrix filminde ki seçilmiş kişiye...

Matrix filminde seçilmiş kişi aslında Ajan Smith mi?


Wachowski kardeşlerin 1999 Yılında gösterime giren bilimkurgu Filmi "The Matrix" o zamana kadar izlediğimiz bilimkurgulardan çok farklıydı. 2003 Yılında vizyona giren devam Filmleri Reoloaded ve Revolutions ile birlikte derin Felsefik sorgulamalar yapan, gerçek nedir sorusunu soran ve hala üzerinde okumalar ve teoriler geliştirilen bir seri olmuştu. Seri bittikten 13 yıl sonra bile hala Filmler ile ilgili yeni teoriler ortaya atılıyor. "The Film Theorist" isimli youtube kanalı ise yayınladığı videoda "Neo seçilmiş kişi değildi, Ajan Smith seçilmiş kişiydi” teorisini ortaya atıyor.

Gerçekliği ve algılan sorgulatan distopik bilimkurgu Matrix serisinde, insanlar makinalara enerji sağlamak için kullanılıyorlar ve bu süre içinde de "Matrix" adı verilen bir bilgisayar simülasyonunun içinde yaşıyorlardı. Sadece algıladıkları kadarını gerçek zanneden insanlar, bir simülasyonun içinde olduklarını fark etmiyorlardı. Felsefesi Platon'un "Devlet" eserinde geçen "mağara alegorisine dayanan Matrix serisi, felsefi olarak oldukça derin ve sorgulayıcı bir seri idi. Mağara Alegorisine göre, ışığa açılan uzun bir girişi olan bir yeraltı mağarasının en dibinde, insanlar çocukluklarından beri, ayaklarından ve boyunlarından zincire vurulmuş olarak hareketsiz bir şekilde oturmakta ve yalnızca önlerini görebilmektedirler. Onların arkasında, yüksekte bir yerde bir ateş yanmakta ve ateşle bu insanlar ya da mahkumlar arasındaki yolda, küçük bir duvar ya da perde bulunmaktadır. Duvar ya da perdenin arkasında ise, konuşarak ya da sessizce, ellerinde türlü türlü araçlar, taştan ya da tahtadan yapılmış insana, hayvana ve daha başka şeylere benzer kuklalar taşıyan insanlar geçmektedir.

Mağaranın en dibinde oturan mahkumlar, yalnızca, ateşin aydınlığıyla perdeden duvara vuran gölgeleri görebilmektedirler. Ellerinden, ayaklarından ve boyunlarından zincire vurulmuş, hiçbir şekilde kımıldamayan bu mahkumlar mağaranın duvarındaki gölgeleri, duvara gölgesi vuran nesnelerle karıştırmakta, perdenin arkasından yankılanan seslerin duvardaki doğrudan doğruya gölgelerden geldiğine inanmaktadırlar. Bu mahkumların sahip oldukları bilgi, onların gözleriyle ve kulaklarıyla kazandıkları duyusal bilgidir ve bu görsel bilgi duvardaki gölgelerin, yani görünüşlerin bilgisidir. Yani bir bakıma bu mahkumlar sadece algıladıkları kadar bilgiyi doğru zannetmektedirler.

Matrix’in asıl kahramanı Ajan Smith miydi?


Serinin kahramanı "Neo" ise The One, yani seçilmiş kişiydi. Matrix'i farkedip, değiştirebilecek ve insanlara özgürlüğü getirebilecek olan karakterdi, fakat "The Film Theorists" isimli youtube kanalının yayınladığı videoda, oldukça ilginç bir teori ortaya atılmakta. Teoriye göre, serinin asıl seçilmiş kişisi Neo değil, Ajan Smith idi. Bu teoriyi destekleyen ve savundukları belli başlı argümanlarını ise şu şekilde sıralıyorlar;

-Kehanete göre "The One" Matrix'in içinde doğmuş olmalıydı ve Matrix’i istediği gibi değiştirebilmeydi. Filmlere göre aslında Neo ve diğer tüm Matrix'e bağlı yaşayan insanlar tam anlamıyla Matrix'in içinde doğmamışlardı. Matrix’in içinde "doğan" kişiler, Matrix’in yarattığı yapay zeka programlardı ki, Ajan Smith buna uyuyor. İkinci ve üçüncü filmde gördüğümüz üzere de, Smith Matrix’i değiştirme yeteneğine sahip. Neo sadece Matrix kurallarını esnetebiliyor, değiştiremiyor.

-Yine kehanete göre seçilmiş kişi ilk Matrix'ten beri var olmalıydı. Filmlerde Neo için bu kişinin reenkarnasyonu deniliyor, fakat Ajan Smith'in ilk filmde yaptığı konuşmadan onun ilk Matrix'ten beri orada olduğunu anlayabiliyoruz, ayrıca üçüncü filmde kendisini “Matrix’in annesi" olarak adlandıran Kahine anne diye sesleniyor. Böylece Matrix'in içinde doğması biraz daha anlam kazanıyor.

-İlk filmin sonunda Neo tarafından yok edilen Smith, ikinci filmde "yeni bir adam" olarak sistemin anamolisi şeklinde geri geldiğini söylüyor. İkinci filmin sonunda Neo ve Matrix'in babası olarak adlandırılan Mimar'ın konuştuğu sahnede, Mimar Neo’ya "seçilmiş kişinin bir sistem anamolisi" olduğunu söylüyor.

-Mimar, Matrix'in yeniden yüklenmesi için Neo’ya seçilmiş kişinin kaynağa dönmesini söylüyor. Üçüncü filmin sonunda ise Ajan Smith Neo’ya kendini kopyalıyor ve Matrix'e asıl kaynaktan bağlanan Neo’nun bedeni sayesinde "kaynağa dönerek" yeni bir Matrix'in yüklenmesini sağlıyor.

Teorinin devamı ve daha kapsamlı hali için bu ilginç videoya göz atabilirsiniz. Görünen o ki, üzerinden yıllar geçse de, Matrix serisi felsefi olarak sorgulanmaya devam edecek. (2)




Bu video ingilizcedir. Ancak daha detaylıdır. Ama üzülmeyin, Türkçe altyazılısı biraz daha aşağıda bulunmaktadır. Siz yazıya devam edin.



Olaya bir başka kaynaktan da göz atalım. Matrix filminde seçilmiş kişi Neo mu yoksa Ajan Smith mi?




Yayınlandığı dönemde ağzı açık şekilde izlediğimiz The Matrix üçlemesi, gerek senaryosu, gerek çekim teknikleriyle 2000'lerin başına damga vuran kült bir film serisi. Serinin yayınlanan son filminin üzerinden yıllar geçmesine rağmen bazılarımızın kafasında hala "The Matrix" ile ilgili farklı farklı teoriler vardır eminim. io9'un yaptığı teori ise algınızı komple değiştirebilir. Buyrun izleyelim. (3)






Kaynak:

1-) Gizli Dünya Devleti, Milsan basın sanayi, 2012 Ankara, sf. 27

2-) http://www.filmloverss.com

3-) http://www.onedio.com

15 yorum

  1. Yani anlattığınıza göre matrix ile gerçek dünya arasında kopulmaz bir bağ var.

    YanıtlaSil
  2. elinize sağlık hocam bir çok insanın okuması gerekir. temiz bir çalışma olmuş

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten çok enteresan bilgiler anlattıklarınız, üzerinde detaylı bir şekilde çalıştığınız belli.

    YanıtlaSil
  4. güzel bir paylaşim teşekür ederim

    YanıtlaSil
  5. Matrix ile siyonizim arasındaki bağı bilmem fakat film zamanın en güzellerinden di

    YanıtlaSil
  6. süper bir filmdi şuan tekrar devamı çekilse harika bir gişe rekoru kırabilir. siyonizm zaten hemen hemen her filmde var.

    YanıtlaSil
  7. hepsi tek tek efsane filmler ama malesef bağlantıları var. Ve bunun önünde malesef geçilemez.

    YanıtlaSil
  8. Bence Böyle şeylere takılmayın insan kendini ne şekilde geliştirirse o şekilde devam eder kendini geliştirmeyen insanlar böyle şeylerin etkisinde kalır.

    YanıtlaSil
  9. Açıkcası birazcık saçma geldi yani yazınız.

    YanıtlaSil
  10. süper bir filimdi anlatım için teşkkürler elinize sağlık

    YanıtlaSil
  11. hayatımda bir kere sinemaya gittim o da matrixdi. Gerçekten etkilendiğimi söyleyebilirim. Efektler harikaydı doğrusu.

    YanıtlaSil
  12. güzel bir açıklama teşekkürler bilgilendirme için

    YanıtlaSil
  13. Enteresan bir yazı, ilginç bir yaklaşım. Birde bu açıdan bakmak lazım elbette...

    YanıtlaSil
  14. Yalnız şöyle bir şey de var ki Matrix de bize gerçek dünya diye tanıtılan dünya aslında gerçek dünya değil o da matrix idi. Hatırlarsanız neo gerçek dünya ya gittiğinde havada uçan ahtapot gibi robotları kısa devre yaptırmıştı. Yani matrix deki güçlerinin bir kısmı da bu dünya da vardı. Demek ki bu dünya da aslında bir matrix versiyonu. İnsanları gerçek dünya ya götürüp kurtardıkları imajı veriliyor ki her şeyi kontrol edebilsinler. Yani kurtuluş planının her safhasını makineler yönetiyor.
    O zaman Neo seçilmiş kişi olabilir çünkü Neo nun doğduğu iddia edilen yerde aslında gerçek dünya değil yani orada matrix.
    Bundan aslında Neo nun insan değil de aynı Ajan Smith gibi program olma ihtimali doğuyor. Zaten Neo nun kendinden önceki 5 neo nun rearkarnasyonu olması da ancak bu şekilde olabilirdi.

    YanıtlaSil


EmoticonEmoticon